7 Nisan 2008 Pazartesi

18 yaşından küçükleri üniversitenin kapısından içeri sokmasınlar...

Yani, ne gerek var arkadaşım? Zaten bu kuzucukların dertleri başlarından aşkın. Ergenlik bunalımları bir yandan, karşı cinsle bir türlü kurulamayan iletişim/iletişimsizlik yüzünden bünyede tezahür eden bir "düz duvara tırmanma" hali diğer yandan. Olmaz Rambo, yapma Rambo, etme Rambo... Dil zaten pabuç kadar, gelen vurmuş, giden vurmuş afedersin İstanbul'a gelene zaten. "İstanbul nerede?" "Gösterelim, anam." Tıkıyosunuz bu gencecik bedenleri bir de izbe yurt odalarına, koyuyosun önüne bi laptop, soluğu kadar yakınına "hemcinsi" bir oda arkadaşı. Çocukların kafası karışıyor, efendim. Hırsını, sinirini nereden alacağını bilemiyor sonrasında. (Derslerle boğuşma kısmını atlıyorum, o ayrı bir tartışma mevzusu başlıbaşına. -sistematiğe gel- ) Salın şu sübyanları çayıra, çimene. Atsın bütün negatifini, bir sakinleşsin, karı kız derdiymiş, ana baba hasretiymiş, dersmiş( bak hala ders diyo), kılmış, yünmüş , tüymüş bir soyutlasınlar körpecik zihinlerini şu dünyevi dertlerden. Yazıktır! Acıyorum! Tiskiniyorum! Yemin ediyorum şu güzelim(!) üniversite hayatını dar ettiler bana, her yeri sarmış bunlar. Derslere giremiyorum, yemekhaneye gidip de iki lokma bir şey yiyemiyorum. Yeri geliyor boğazımdan geçmiyor, bit kadar boylarıyla sırtlamışlar hacimlerinin 3 de 1 i kadar, yükçe tahminim bu gerizekalılardan (pardon!) on kat daha ağır çantaları, omuzları düşmüş, gözler yerde jeton sırası beklerken görüyorum ben bunları, o lokmalar boğazıma düğümleniyor benim. Yani o esnada içlerinden biri gelse de böyle olanca çevikliği ve şerefsizliğiyle o sonradan suratlarını muhtemelen kratere çevirecek o sivilcelerinden birini yemeğime doğru nişan alarak patlatsa gıkım çıkmaz o anda. Sus pus olurum, adeta bir süt dökmüş kedi olurum o anda. Sevgi beklerim, ilgi bile beklerim ben bu çemçüklerden. Neyse! Bana bak, abartmışım da mubalağada gerçeküstücülüğe meyletmişim, insan bir uyarır. Ama kesin akıllarının bi köşesinde her zaman böyle bi planları vardır bu şerefsizlerin, kesin. Eminim ben bundan yani. Hatta kalıbımı bile basarım. Kuzum, o sivilceler gidecek, o "Children of Bodom" tişördü çıkartılacak, aklını alırım bak. Hele o suratlarındaki hafif kekremsi, alabildiğine (un mu?) ukala, o siterim ulan ejdadınızı ifadesi yok mu bunlarda? Arkadaşım, bak bana da yazık ya. Eridim bittim nicedir içten içe. Üniversitelerdeki -18 arkadaşlar akıllı olsun. Ay, bir de bakire olduklarını saklama çabası vardır bir çoğunda. Yok artık. Yuh! Suç mu yahu? Nedir bu üniversitenin kapısından içeri girer girmez bir ortam yapayım, kuul olayım, kız arkadaş bulayım, ense köküne yapışayım da yaz sonuna kadar bırakmayayım mentalitesi. Anlayan beri gelsin. Allah cezanızı versin. Sinirleniyorumi elimde değil. Of benim şarkım başladı. Başlarım girişine, gelişmesine ayrıyeten sonucuna. Allahlarından bulsunlar. Yakayım sigaramı da. OHH! Fikrimin ince gülüüüüüüüüü...

Not: Böyle de aniden duygulanırım işte. Ne hale goydun lan beni, Allahından bul inşallah Remzi...

Saygılar...

4 Nisan 2008 Cuma

berrak sudaki kırmızı balık




berrak sudaki kırmızı balık
sana canım demek için
canımdan bir parça ve ışıksız gecelerin
sessiz özgürlüklerini verdim
dışı sevda içi zindan değilim artık
gözlerimden süzen güvensizliği kuşkuyu
hiç bu renk bir sevgiyle yenmedim
ve güzelim sana sunduğum değerleri
karşılıkların içinde büyütmedim

3 Nisan 2008 Perşembe

O mahur beste çalar. Müjgan'la ben fenalaşırdık.

"Sahi, geçen gün bekledim seni
Saza niye gelmedin?
Seni bilmem ama
Ben acayip gaza geldim.

Sonra...
Soda içtim, kaçtı."

"Hatırlamalı
Sevgiyle anmalı
Unutmamalı,
İncitmemeli
Uçan memeli
Kaçan memeli
Tutan memeli
Öbürü de gelmiş
Hani bana, hani bana demiş..."

Uyarı no 1: Bu bir "Kız blogu"dur, dolayısıyla her an bir melankoli rüzgarına kapılıp kendinizi yalnızlar rıhtımında kağıttan gemi yüzdürürken bulabilirsiniz.

Uyarı no2: Burada okuduklarınızdan yola çıkarak, lütfen, rica ediyorum yarın bir gün karşıma geçip de "Ya hacı, meğer senin iç dünyanda ne fırtınalar kopuyormuş da bizim haberimiz yokmuş. O bahsettiğin 'gözleri deniz kokan yarin' ben miyim lan yoksa? Ölümü gör doğru söyle, bak. Ben de sana karşı boş değilim, haberin olsun." tarzı göndermelerde bulunmayınız, fena olurum, rencide ederim, feci kalp kırarım. Biz burada racon kesmiyoruz, kafa kesiyoruz, taam mı?

Uyarı no 3: Bu blogda kızlar teklif etmez.

Uyarı no 4: Evet, o kadar canım sıkılıyor ve o kadar boş beleşim ki bunların hepsini oturup teker teker düşündüm.

Uyarı no 5: Bitse de gitsek.

Uyarı no 6: Aşk dediğin parayla olmaz, bizde sevda cüzdana konmaz.

Uyarı no 7: Al aşkını sok gözüne gözüne, görüşmeyelim güzelim. Üstüme gelme, alkollüyüm. İstemeden üzerim.

Uyarı no 8: Ulan İsmail! Ali Desidero vardı bir de.

ıNıNıN ıNıNıN ıNıNıN ıNıNıNıN ıNıNıN ıNıNıııNıııN

Tez zamanda görüşmek üzere efendiler...

Saygılar...


2 Nisan 2008 Çarşamba

Hoşgeldim...

Bu yazıyı sonra silebilirim, o nedenle kasmıyorum. Baba naber ya? Blog olayı da iyiymiş ha!