25 Nisan 2010 Pazar

yazı

Bahsi geçen yazıda herhangi bir benzetme yapmayacağıma ve durup yazdığım hiçbir şeyi tekrar okumayacağıma, imla ve noktalama işaretlerini takmayacağıma, çok gerekmedikçe yanlış yazdığım harfleri silmeyeceğime falan namusum, şerefim üzerine söz veriyorum ama noktalama işaretlerini doğru kullanmak takıntılı bi hal almış bende. İster istemez, az önce durup baktım. Virgülü yanlış yerde kullandım. Neyse önemli değil. Hızlı hızlı yazarsam ve bütün bu zımbırtıları düşünmezsem belki daha doğru düzgün yansıtabilirim aklımdan geçenleri. Giriş gelişme, sonuç falan olmasın çok avantgarde bir şey yapalım ama gene de olmuyor. Midem gene ekşidi. Tatmin olmadım. Fiziksel tatmin ne kolay halbuki. Aslında o da zor, ten uyumu gerekiyor ama ikinci bir kişi olmasa da olur. Neyse oralara girmeyelim de. Zihinsel tatmin zor beyim. Ego mastürbasyonu yaptıktan sonra kendini çok kötü hissetmek. Mesela diye başlayan cümle kurunca ciddiye alınmıyorsun ya, hayattaki zottirik, ince dengeler işte. Adamı ipe götürür bu pamuk ipliğinden ince detaylar. Kalın halatlar asılı dar ağacına götürür adamı. Ölüm hayata hükmediyor, bunu zaten biliyorduk da hayat da çok o kelimeyi bulamadım şimdi yani o kadar da “mesela” hayat da... boş durmuyor bence. Ölüm daha belirgin birrenk olduğu için ilkin onu seçiyor gözlerimiz. Hayat daha şeffaf bir şey. Ele gelmiyor, hemen görülmüyor ama sert, tavizsiz bir şey. Hayat dolu olmak büyük beceri isteyen bir şey. Neyse ben bu cümleyi daha önce on yedi defa kurmuştum. Tekrar edince kendimi çok rahatsız hissettim. Durmadan aynı cümleleri kurup duruyorum. Konuşurken, yazarken kelime dağarcığımı harekete geçiremiyorum. Son cümleyi anlamaya çalışma, saçma oldu. X falan falan bir şey. Kurduğum bütün cümleler bu kalıpta. Yatak rahat bir şey. Ayrılık acı bir şey (bkz: nihat doğan) çakmak yanan bir şey. Ötesini duyumsasam da anlatamıyorum. Anlıyorum, anlatamıyorum. Off gene midem ekşidi. Bir gün özgürce istediğim her şeyi, tam da doğru kelimeleri kullanarak anlatabileceğime inanıyorum. İnanacağıma inanıyorum. İnanmayı öğreneceğime inanıyorum. İroni yapmıycam.

Bir sürü kare var. Çember demiycem o çok klişe oldu 1945 senesinden beri kullanılıyor. Belki daha eski. Tarihi attım ben. Ya içindesin çemberin ya da dışında yı kim demişse artık şimdi hatırlamıyorum, ondan beri her fırsatta söyleniyor. Çember, iç, dış, iç açıortay doğrularının çemberin merkezine uzaklığı, kesim noktaları,, geometrik yerleri. Çember de çember. Benim kafamda kareler oluştu. Hatta dikdörtgenler ama en çok üçgeni seviyorum. Ama dikdörtgen oluştu. Bi de bu benim içsesim değil. Benim iç sesim böyle şakalar yapmaz. Şirin görünmeye çalışıyorum hala. Benim iç sesim manyağın teki. Kareler, yok dikdörtgenler diyordum. Bir sürü dikdörtgenin birleşim kümesindesin tamam mı bu şekli çemberlerde düşünmek, hayal etmek daha kolay ama di,kdörtgenlerle biraz zor. İç sesimi duysaydın korkardın. Duymayasın. İşte o dikdörtgenleri sınır olarak düşün. Hem daha keskin bir imaj oluşuyor insanın zihninde. Benim iç sesim böyle afili cümlelerde kurmaz. Helele hçlçlç bu kadar. Kenarları keskin. Değersen bir tarafına batar. Ne dikdörtgeni de ben bunlara kare diyeyim. Yazması daha kolay. Bu kareler ne kareleri? Özgün olma karesi var bir adet. Özgür olmanın bile karesi var bence. Sonra karizmatik olma karesi var. Başarılı olma karesi var. Kadın olma karesi var. Alımlı olma karesi var. Tutarlı olma karesi var. Normal olma karesi var. Sıradışı olmanın da karesi var. Para karesi var. Kariyer karesi var da bunları siktiredebiliriz şimdilik. Sonra aklıselim karesi var. Siyaset bilimi karesi var. Tkp karesi var. Marx karesi var, lenin karesi var, demirel karesi var da bunlar esasen daha ince kareler. Süleyman demirel karesi herkeste yok. Bende yok ama olanlarda büyükmüş. Çok bilmiyorum. Etnik müzik karesi var mesela, progresif müzik karesi var, tutunamayanlar karesi var, eti browni intense karesi var, nutella, pink floyd, miranda kerr karesi var. Düşününce böyle on binlerce kare bulabilirsin. Başta benzetme yapmıycam dedim ki zaten bu kareler gerçekte var. Soyut kavramları geometrik şekillerle ifade edebileceğimizi düşünelim. Müzik karesi olamaz mesela. Pnk floyd kares iolur ama yaptıkları müziğin karesi olmaz. Sonra çocuk karesi de olmaz bana göre. Aşk karesi olur mu bilmiyorum. Eskisi kadar romantik düşünemiyorum artık. Aşkı boşverelim şimdilik. Kahkaha karesi olabilir mi? Olmaz idyelim. Gülümseme karesi vardır ama muhakkak. Dişlerini göstermeden gülümseme karesi. Sırıtma kresi de yoktur. Başkasına kare olan sana kare olmaya da bilir. Bazı kavramlar is herkes için karedir. İşte bu kareler aslanım. Hayatımız içiiçe geçmiş karelerden ibaret. Sınırlar, çizgiler, köşeler. Çok sert aslanım. Hem pink floyd sevip, hem tebessüm edip, hem aşık olup (bu kare olmayabilir di) hem normal hem de sıradışı olunabilir mi? Ne kadar çok karenin kesişim noktasındaysan önce o kadar başarılısındır diye düşündüm, şimdi yazarken boku yemişsindir dedim kendi kendime. Çakmak karesi olabilir mi?

Yazarken çok uzunmuş gibi, okuyunca ne kadar az yazdığımı ve anlatamadığımı farkediyorum.

İyi akşamlar. Gene erken kalktım.

Not: B u yazıyı yayınlamadan önce tekrar gözden geçirmeyeceğime söz veriyorum. Yayınladıktan sonra dayanamaz okur ama virgülüne dokunmam gerçekten.

2 yorum:

Mine dedi ki...

Ya kadrajın içindesindir ya da dışında.

Aydandanakan dedi ki...

kadraj da güzel kelime. pelikülü de kullanırız bir ara. :)